Pandemi sebebi ile ekonomi hızla daralırken çoğu işyerinin geçici ya da kalıcı olarak kapandığını görüyoruz. Yüzbinlerce esnaf, milyonlarca işçi bu daralmadan fazlaca nasibini almış, varlığını sürdürme çabası içinde. Durgunluk ve nakit döngüsündeki sıkıntıların üzerine, bir de yönetimin aldığı pandemi tedbirleriyle küçük esnaf tam anlamı ile havluyu atmış durumda. Büyük şirketlerde de durum aslında çok farklı değil, orada döngü kendini çeviriyor gibi görünse de iç ve dış talepteki daralma, er geç bilançoya yansıyacak ve nihai olarak da iş kayıplarına sebep olacak gibi görünüyor. Kısacası Pandemi krizi, emek piyasaları üzerinde ağır ve kalıcı etkiler yaratmaya devam ediyor.
ITUC (International Trade Union Confederation/ Uluslarararası Sendikalar Konfederasyonu) 2020 küresel istihdam raporuna göre 100 ülkenin 87’sinde şirketlerin kriz nedeniyle işçileri işten çıkardığı görüldü. Çalışmaya devam eden işçilerin ise pek çoğu uzaktan çalıştırılmaya başlandı.
Uzaktan çalışma kavramı başta çalışanın kulağına hoş geldiyse de, süreç içerisinde çalışma prensiplerinin net olarak belirlenmemiş olması, zaman yönetimi ve metodoloji eksikleri çalışanın üzerinde baskı yaratarak verimlilik adına olumsuz sonuçlara sebep oldu. Bu olağanüstü durumda bile yine sermaye odaklı çözüm teknikleri geliştirildi ve çalışanın mağduriyeti hiçe sayıldı.
Bizdeki uygulamalar ise daha vahim. Özellikle kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uygulamasındaki hak kayıpları maalesef ki emekçi açısından hala net olarak anlaşılabilmiş değil. Ücretsiz izin uygulamasının kıdem ve ihbar tazminatındaki olumsuz etkisi ile işçi gelecekteki mali ve sosyal haklarından feragat etmek zorunda bırakıldı.
KOD 29 Damgası!
Güya pandemi sürecinde işten çıkarmalar yasaklanmışken, sermaye kendi işine gelen çözümleri uygulamaya devam ediyor. Nasıl mı?
‘İşveren tarafından işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile fesih’ anlamına gelen KOD 29 uygulaması ile…
İşverenin işçisini bu kod ile çıkarabilmesi için işçinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II bendi kapsamında belirtilen fiillerden birini işlemesi gerekir. İşten ayrılış nedeni KOD 29 olarak bildirilen işçi, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na göre işsizlik maaşına hak kazanamıyor ve işverenden de tazminat talep edemiyor.
Bu uygulama emek dünyasını tehdit eden, haksız yere işten çıkarılmalara açık, denetlemelerin ciddiyetle yapılması gereken bir uygulamadır. Emekçinin elinden ekmeğini alındığı gibi, bir de üstüne üstlük sürekli işsizlik riski ile başbaşa bırakılmaktadır.
Çalışanlar bile bu koşullarda en ağır biçimde cezalandırılıyorsa, ya işsizimiz ne yapacak?
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Ekim 2020’ye ait Hane Halkı İşgücü Araştırması sonuçlarını açıkladı. Buna göre standart işsizlik oranı yüzde 12,7 seviyesinde gerçekleşti. Tabi bu dar tanımlı işsizlik verileri ülke istihdam gerçeğini ne kadar tanımlıyor, bu da büyük bir soru işareti…
Burada, daha anlamlı bir analiz için toplamda 10 milyona ulaşmış olan geniş tanımlı işsizliğin altını çizmek gerekir. Artık iş bulamayacağı ümitsizliği ile istihdam raporlarında yer alamayan büyük bir kitle var. Çalışmaya hazır ama iş aramaktan vazgeçmiş iş gücünden bahsediyoruz.
Diğer taraftan kadın istihdamının durumu daha da vahim bir tablo çiziyor. Covid-19’un da etkisi ile kadın istihdamı yüzde 6,3 azalmış durumda… Net olarak söyleyebiliriz ki, kadın emeğinin dahil edildiği insan kaynağı prensibinin ekonomiye sağladığı kalıcı fayda göz ardı ediliyor.
Çalışan, çalışamayan derken, pandemi krizi sadece bize ait değil… Sadece bizim ülkemizde esnaflar kepenk kapatmadı. Sadece bizim ülkemizdeki yeme-içme yerleri, cafe, restaurant, kıraathane, bar veya eğlence mekanları kapanmadı. Tüm dünya bu zorunlu kısıtlamaları uyguladı ve boyutları farklı da olsa herkes benzer ekonomik sorunları yaşıyor. Sorun buysa, çözüme yönelik önlemler ne olmalı?
Bu kriz nasıl yönetilir?
Evet, herkes aynı süreci yaşıyor ama bir farkla: sosyal devlet anlayışı ile kriz yönetimi.
Zorunlu olarak içinde bulunduğumuz durum ekonomik faaliyetlerimize devam etmeye engel teşkil ediyorsa ve yaşamak için hala bu faaliyetlerden elde edeceğimiz gelire asgari de olsa ihtiyacımız varsa, devlet hızla buna çözüm getirmelidir.
Merkel, bu konuda tüm dünyaya örnek teşkil eden sosyo-ekonomik politikaları eğip bükmeden, net bir şekilde, hızla uygulamaya koyan lider olarak tarihe geçti.
Nisan 2020 tarihinden başlayarak, özellikle küçük esnafın dahil edildiği devlet yardım paketleri birbiri ardına açıklanmaya ve akabinde uygulanmaya başlandı.
Kısıtlamaların hayata geçirilmesinden sonra gelir kaybına uğrayan esnafın iflasını önlemek amacıyla mali yardımda bulunulacağının, yardımın ekonominin ve istihdamın olumsuz etkilenmemesi amacıyla yapıldığının altı çizildi. Bu kapsamda, devlet yardımına en çok, beş kişiden daha az personeli olan küçük işletmeler ile serbest meslek sahiplerinin başvurduğunu görüyoruz. Yakın zamanda ise yeni bir önlem paketi ile işletme sahiplerine geçen yılın aynı dönemindeki cirolarının yüzde 70 – 75’i oranında yardım yapılacağı, yardımda çalışan sayısı da göz önünde bulundurulacağı da ayrıca açıklandı.
Diğer taraftan, krizin işletmeler üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak için vergi oranlarının düşürülmesi üzerinde çalışılıyor.
Pandemi krizinde Alman hükümetinin süreç yönetimi sosyal devlet tanımını hepimiz için gözler önüne serdi: küçük ölçekli işletmeleri, esnafı, vatandaşı çaresizliğe mahkum etmedi, çözüm üretti. Devlet olarak ‘ben varım’ dedi ve görevinin gereğini yaptı.
Peki bizde ne oldu?
Önce esnafa destek oluyoruz diye çıkıp, ciro üzerinden hibe vereceklerine, herkese bol bol kredi dağıttılar. Kredi dediğimiz zaten faiziyle oluyor bir: ‘kabus’. Geri ödeme yükümlülüğün var, yoksa anında icra çalıyor kapını. Ayrıca esnaf zaten iş yapamıyor, bu krediyi ne ile ödesin? Ödeyemediysen krediyi birkaç ay erteleyelim dediler; o da sen iş yapmışsın, yapmamışsın, ertelense bile ödeyebilir misin, faiz gözünün yaşına bakar mı?
Sıkı durun: 2020 yılı içinde her gün ortalama 273 esnaf iflas etti. Son 2 yılda toplam 213,000 esnaf sicilden ve meslekten terkini yaparak kepenk kapattı, iflas etti.
Yeme içme sektöründe çalışanlar evlerine ekmek götüremediğini haykırıyor. Bu sebeple bırakın iflası, artık insanımız çaresizlikten intihar ediyor: ‘ölürken bari duyun sesimizi!’ diyor…
Birkaç gün önce bir açıklama geldi: Cirosu 2020 yılında bir önceki yıla kıyasla yüzde 50 ve daha fazla azalan işletmelere 2 bin liradan az ve 40 bin liradan fazla olmamak üzere ciro kaybının yüzde 3’ü oranında destek ödemesi yapılacağı yönünde. Yüzde 3 akıllara zarar bir rakam. (Hemen Almanya örneğinin yüzde 70 olduğunu bir kez daha hatırlatalım.) Bu yüzde 3 ile esnaf kirasını mı ödesin yoksa zaten takibe girmiş kredisini mi, elektrik faturasını mı ödesin yoksa su faturasını mı?
Çaresizlik diz boyu…
Salgın başladığından beri Amerikan hükümetinin, kendi vatandaşına doğrudan sağladığı destek, milli gelirinin yüzde 27’sine ulaşmış durumda. Bu süreçte AKP iktidarına bakıyoruz, sağladığı doğrudan destek tutarı milli gelirimizin yüzde 1,5’i bile etmiyor.
Esnaf artık nefes alamıyor… Daha fazla borçlanmak değil, gerçek anlamda çözüm istiyor. Yandaş müteahhitin milyarlarca TL vergisini affeden iktidar esnafa sicil affı çıkartmıyor, stopaj vergisini kaldırmıyor, icraları durdurmuyor.
Bugünümüzü kabusa çevirenler için az bile demişiz ‘Vurun Abalıya’ diye…
Ama bu ‘abalı’ artık her şeyin farkında: Kim çözüm üretiyor, kim hizmet götürüyor, kim onun zor gününde en yakınında oluyor, her şeyin farkında…
İşte bu da bizim geleceğe umutla bakmamızı sağlayan tek olumlu işaret…
Sokağa çıksanız, insanlarla sohbet etseniz görüyorsunuz ki sorunlar ortak. Geçmişten farklı olarak, görüyorsunuz ki sorun sahiplerinin çözümleri de ortak!
Belki bu kabus bize gerçekleri gösterdi ama ders çıkartarak, yaşayarak, sindirerek gördük gerçekleri…
Kaçarı yok, bundan sonra ‘Her Şey Çok Daha Güzel Olacak!’
‘Bütün istediği şu insanların
İnsanca yaşamak, insanca ölmek…
Biraz hürriyet, biraz sevgi, biraz ekmek…’
Ümit Yaşar Oğuzcan’a saygıyla….